HAYAL MEYAL

Yakınlaşmış bir ölüm mü?

İnsan alışıyor bir şekilde.

Benim aklım hala sende.

Susuşunda.

Gözlerini kaçırışında aklım.

Gidişinde en çok...

Tarık Tufan okudunuz mu hiç? Benim okuduğum ikinci kitabı bu. İlki Şanzelize Düğün Salonu'ydu. Diğer kitaplarını da hemen ekledim listeme. Çok yalın bir üslubu var, okurken sizi alıp götürüyor, zihninizi yormuyor. Ama edebî açıdan da doyuruyor. Genel olarak böyle mi bilmem ama, iki kitabında da hafif depresifti ana karakter. İsmini hiç öğrenemediğimiz bu karakterlerden, yani birinci ağızdan dinliyoruz hikayeyi.

Bu kitap, 34 yaşında kanser hastalığına tutulmuş bir gencin hikayesi. Hastalığını duyduğu andan itibaren yıkılışını, yalnızlığını ve sonra da kabullenişini dinliyoruz ondan.

Artık alışıyordum hastalığıma. Alışabilmemi de garipsiyordum. Tam o zamanlarda öğrendim ki, insan denilen varlığın alışamayacağı hiçbir durum, hiçbir olay yok yeryüzünde.

Karakter çok yalnız biri. Hani dışarıda yürürken fark edilmeyen kimseler olur ya, sıradan, sessiz. Görünmez gibidir sanki o kişi, ya da o öyle hisseder. Böyle kimselerden biri o da işte. Hasta olduğunu öğrendiği ilk anda dışarı çıkıp herkese haykırmak istiyor bu gerçeği tam da bu yüzden. Çünkü en görünmez insan bile görülmek ister bazen, haykırmak ister ama yapamaz.

Bağırmak istiyordum. "Hey, siz koşturup duran insanlar! Bırakın bütün bunları. Bu aptalca şeylerle uğraşıp durmayın. Ben ölüyorum! Size söylüyorum, duyuyor musunuz ben ölüyorum?"

Ancak değil haykırmak, ailesine bile söyleyemiyor hastalığını. Sonra yazmak geliyor aklına. Çünkü yazmasa insan, çıldırabilir sessizliğinde. O da bütün hislerini, unutmak istediği hatıraları dahi yazmaya başlıyor.

İşte tam bu sıralarda yazmak fikri cazip gelmeye başladı. Yazayım istedim. Kalemin gezindiği her yerde inceden inceye çizilen karanlığına hapsedeyim, sayfaların her söze tahammül eden şefkatli beyazlığına bırakayım acılarımı. Kimseler okumasa da yazayım. 

Unutmak için aklının en ücra köşesine attığı hatıralarıyla yüzleşiyor bir bir bu süreçte. Biz de onunla beraber dolanıyoruz o dehlizlerde. Çocukluk arkadaşı, sonra da nişanlısı olan İlknur'u dinliyoruz. Ağır travmaları olan, nişanlısını bilinçaltında babası yerine koymaya çalışan bir kız İlknur. Bunu fark eden karakterimiz de yapılması gerekeni yapıyor, ama sonrasında nelere sebep olacağının, bu kararının hayatını nasıl etkileyeceğinin farkında olmadan. 

Bazen öyle sanıyor ki insan, eskisi gibi olabilir her şey... 

Olmaz hâlbuki.

Olmaz.

Tüketip de geçtiğimiz onca şey eskisi gibi olamaz.

Ben sadece denemek istedim.

Farkındayım olmayacağının.

Ben hâlâ gözlerini bıraktığım yerde arıyorum.

Kitabın sonundaysa öyle bir ters köşe var ki, anlamak için birkaç kere daha okudum. Adı gibi, hayal meyal bir kitap! Şimdiden keyifli okumalar.








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar