YEŞİL DENİZ MİLENYUM/ 1. SEZON Yazmak, biraz gözümü korkutan bir iş. Bir filmle, bir kitapla ya da bir anıyla başladığın yazının devamında içinin dehlizlerine dalıveriyorsun. Sonunun nereye gideceğini bilmediğinden cesaret ve sabır isteyen bir şey. “Yazmak, insan yazsaydı ne yazardı, bunu öğrenme çabasıdır. Ancak yazdıktan sonra öğrenebiliriz bunu,” der Ali Ural. Bakalım ne satırlar dökülecek bu yazıda, beraber öğrenelim. Yeşil Deniz Milenyum’un 1. Sezonu hakkında konuşacağım. Yeşil Deniz’i yayınlandıktan epey sonra izlemiştim. Tam bir klasik, kült bir dizidir, onda hemfikirim. Ancak Milenyum'a geçmeden önce Yeşil Deniz hakkında bazı eleştirilerim var. Dostluğun, sağdıçlığın, dayanışmanın, fedakarlığın bolca olduğu bir dizi bu. Aynı zamanda garibanlıktan paçasını kurtaramayanların, mavi denizlere özlem duyanların hikayesi. Hakkını yiyemem, ilk yarının komedisi o kadar iyiydi ki, katıla katıla güldüğümü bilirim. Ama yarıdan sonra sanki tekrar düşmüştü dizi. Sağdıçlar hep başla...
Kayıtlar
Nisan, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar

HAYAL MEYAL Yakınlaşmış bir ölüm mü? İnsan alışıyor bir şekilde. Benim aklım hala sende. Susuşunda. Gözlerini kaçırışında aklım. Gidişinde en çok... Tarık Tufan okudunuz mu hiç? Benim okuduğum ikinci kitabı bu. İlki Şanzelize Düğün Salonu'ydu. Diğer kitaplarını da hemen ekledim listeme. Çok yalın bir üslubu var, okurken sizi alıp götürüyor, zihninizi yormuyor. Ama edebî açıdan da doyuruyor. Genel olarak böyle mi bilmem ama, iki kitabında da hafif depresifti ana karakter. İsmini hiç öğrenemediğimiz bu karakterlerden, yani birinci ağızdan dinliyoruz hikayeyi. Bu kitap, 34 yaşında kanser hastalığına tutulmuş bir gencin hikayesi. Hastalığını duyduğu andan itibaren yıkılışını, yalnızlığını ve sonra da kabullenişini dinliyoruz ondan. Artık alışıyordum hastalığıma. Alışabilmemi de garipsiyordum. Tam o zamanlarda öğrendim ki, insan denilen varlığın alışamayacağı hiçbir durum, hiçbir olay yok yeryüzünde. Karakter çok yalnız biri. Hani dışarıda yürürken fark edilmeyen kimseler olur ya, sır...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
DEM Fatih Duman’ın kalemini çok seven ve üç harfli serisinin tamamını edinen biri olarak DEM kitabını size takdim edeyim. Diğer kitaplarına göre kurgusu bir nebze daha zayıf kalmış, asıl konuya daha geç girmiş. Ama kitap oldukça ince ve yazarın üslubu yine alıp götürüyor sizi. Hiç bilmediğim, sadece adını duymakla yetindiğim birisini anlatıyor; Telli Baba. Romanı okuduktan sonra daha ayrıntılı olarak baktım, hakkında birkaç rivayetten başka hiçbir bilgi bulunmuyor. O birkaç rivayet de birbirini tutmuyor. Kimisi Osmanlı’nın bir tabur imamı olduğunu, kimisi aslında Telli Gelin adlı bir kız olduğunu, kimisi de sevdiğine kavuşamayan bir mâşuk olduğunu söylemiş ve daha bunun gibi birkaç rivayet daha. Türbesi Sarıyer’de, boğaza nazır bir şekilde defnedilmiş. Sanki İstanbul’un muhafızlarından biri. Hikaye, sakin bir kütüphaneci olan Bilal’in, kütüphanede adı dahi olmayan bir kitap bulmasıyla başlıyor. Kitap, Benjamin adlı bir yabancının mektuplarından oluşuyor. Önce İstanbul’a olan h...