SUMMER STRİKE


Şehrin dağdağasından, gürültüsünden, kargaşasından yorulan herkesin hayalidir bir köye kaçıp sığınmak. Denizin mavisiyle ağaçların yeşilliğinin o muhteşem birlikteliğinde kendini dinlemek, içine dönmek... İşte tam da böyle bir diziyi anlatacağım size. İzlerken dinlendiğiniz soft ve dingin bir dizi. Her yaz tekrar izlemelik bir dizi. İkinci kez izlerken neden yazmıyorum canım dizimi dedim ve oturdum bilgisayarımın başına.


Baş rolümüz evle iş arasında gidip gelen, maişet derdine düşmüş bir kız olan Yeo Reum. (Bu arada adının anlamı yaz demek, bizdeki Bahar ismi gibi. Kızımızın isminin bu olması çok hoş bir detay, birkaç yerde bunu vurguluyorlar. Özellikle köpeğine de kış anlamına gelen bir isim koyuyorlar) Çalıştığı şirkette de sürekli ezilen bir tip. (Kore dizilerinde en sevmediğim şey şu şirket hiyerarşisi. Astlarına insan değilmiş gibi muamele ediyorlar.) Karakterine de değinmek istiyorum. Çok yumuşak, hayır diyemeyen, nazik ve uyumlu bir karakteri var. Zaten pek çok şeye hayır diyemediği için o debdebe içinde sıkışıp kalmış. Bir de bilirsiniz ki böyle karakterlerin üstüne daha çok giderler, yıkabildikleri kadar işi yıkarlar. Ah! (Karakteri içselleştirirken ben) 


Her neyse, sonra bir gün metroda giderken açan çiçekleri görür, baharın geldiğini fark eder. Bu sahne çok hoşuma gitmişti, zira çoğunlukla o kadar meşgulüz ki kafamızı kaldırıp göğe bakamıyoruz bile. Oysa baharın gelişi ne muazzam bir değişimdir şu kainatta. Güneşin doğup batışı, yağmurun çiselemesi, rüzgarın hafifçe yüzünü okşaması... Bazen insanın ara verip düşünmesi gerekir. Düşünmesi ve fark etmesi. İşte Yeo Reum da fark ediyor bu değişimi, belki de uzun bir süreden sonra. İşte o an ilk kararını veriyor: Bugün işe gitmeyeceğim. Aslında büyük büyük kararlar almayı beklememize gerek yok. İlk başta vereceğimizi küçük bir karar, belki tüm hayatımızı değiştirmez ama, tüm hayatımızı değiştirecek kararlar silsilesinin ilk kıvılcımı oluverir. Dolayısıyla sonraki kararı; işten istifa etmek oluyor. Sonra da Seul’den taşınmak. Hepimiz için konfor alanımızdan çıkmak zordur. Ama asıl hayat orada başlar. Kendimizi olduğumuzdan bir adım ileriye taşımak için gösterdiğimiz çaba bizi daha iyi biz yapar.


Sonra yüreğimin götürdüğü yere gidiyorum dercesine yollara koyuluyor Yeo Reum. Ama buarda es geçemeyeceğim bir şey daha var ki, o da sadeleşmek. Eşyalarını yalnızca bir sırt çantasına sığacak miktara indiriyor. Her şeyden birer tane, bir pantolon, bir tişört, bir gömlek vb. Sırt çantasına sığacak kadar. İşte bu fikre bayıldım! 

Zaten dizi boyunca hep aynı kıyafetleri yıkayıp yıkayıp giydi ki baya gerçekçiydi. (Ara ara dolabımda kullanmadığım şeyleri veririm, bu diziyle birlikte daha da sadeleşme gayretine girdim, azalttıkça hafifledim.) Sonra denizi olan Angok şehrine gidiyor. Hatta orada bir sahne var ki... Otobüsten indiği an koşarak sahile gidiyor. Sırt çantasını ve ayakkabılarını fırlatıp denize dalıyor. Ve sırt üstü uzanıp, “Hayattan çekiliyorum” diyor. Of be! O kadar kıskandım ki!..


Buraya kadar yazdıklarım zaten ilk bölümde olan şeyler. Zira dizimiz bundan sonra kızımızın kasaba hayatına alışmaya çalışmasına ve oradaki insanlarla olan ilişkilerine dayanıyor. Başrol oğlumuz da burada bir kütüphanede çalışıyor. O yüzden dizi sürekli kütüphanede geçiyor ki en sevdiğim şeylerden biri de buydu dizide. Yeo Reum’un elinde sürekli bir kitap, okudukça okudu. (Kitap okuma oranını artıran dizi :) 


Ben de okuyabilirim Yeo Reum şi


Bir de sonradan öğreniyoruz ki Yeo Reum, edebiyat okumuş ve zamanında editörlük yapmış birisi. Hikaye yazma işine girince diğer karakterlerle beraber öğreniyoruz bunu. Beni kalbimden vuran bir sebep daha!

"Kimse senden bir şaheser beklemiyor. Sadece yaz gitsin."

Başrol oğlanımız Dae Beom ise aşırı içine kapanık. Kızla tanıştığı zaman konuşmadığından (yabancılara karşı böyleymiş, sosyal anksiyete tavan) kız dilsiz sandı bunu ahahah. Ama çok aşırı zeki, deha derecesinde. Hatta fizik profesörlerinin çözemediği formülleri sıfırdan üretebiliyor. Zaten hikayesini zaman geçtikçe ufaktan öğreniyoruz. Bir de her sabah 5'te kalkıp koşu yapıyor. (Spor dostu dizi :) Yeo Reum'da ona özenip koşmaya başlıyor ve böylece paylaştıkları şeyler ufak ufak artıyor.


Bu iki çekingen karakterimiz kısa bir zamanda birbirlerinin yanında rahat davranmaya başladılar, çünkü birbirlerini yargılamadan oldukları gibi kabul ettiler. Bence bu bir ilişkide çok önemli bir unsur. Yanında rahat hissettiğin ve kendin olabildiğin biri sana uygun olan kişidir. Yanında sürekli gerildiğin, her hareketine azami dikkat etmen gerektiğini hissettiğin kişiyle nasıl bir ilişki sürdürebilirsin ki? Dostluklarda da bu böyle bence, tam nedenini bilmiyorum ama insanlardaki enerjiyi hissederiz. Tanıştığımız zaman bir anda samimi olabiliriz mesela, halbuki çok da dışa dönük değilizdir. Çünkü o kişiyle enerjimiz tutmuştur. İşte Yeo Reum’la Dae Beom da öyle oldular biraz. İkisi de çekingen, içe dönük (Dae Beom’unki biraz hastalık derecesinde, zaten çocuklukta yaşadığı şeyler tramva olmuş) ve çok soft karakterler. İzlerken hiç yormuyor sizi o yüzden, hayatın akışı gibi sakin ve dingin ilerliyor ilişkileri.



Final olarak da beni en çok tatmin eden Kore finallerinden biriydi. Kızımız artık ne yapmak istediğine karar vermenin dinginliğine eriyor. Dizide birçok dram da var aslında, ama gözümüze sokmadan veriyor izleyiciye hepsini. Yani herkesin hayatında olduğu gibi işte. Bu arada replikleri de ayrı bir güzel, bir diğer yazımda bunların üzerine özellikle konuşmak istiyorum. O zamana dek görüşmek üzere!




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar