LEYLA'NIN KARDEŞLERİ
Son zamanlarda adını sıkça duyup listeme eklediğim, ama fırsat bulup ancak izleyebildiğim bir İran filmi. Başrolünde kendisinin pek çok filmini izlediğim ve çok da beğendiğim Taraneh Alidoosti oynuyor. Navid Mohammadzadeh ve Payman Maadi de oyunculukluklarını çok başarılı bulduğum isimlerdendir. Aslında bu filme pek çok analiz yapıldı, üzerinde çokça konuşuldu. Bazıları sosyolojik bazıları psikolojik bakış açılarıyla değerlendirdiler. Yeni-eski çatışması diyenler oldu. Belki pek çok şey çıkarılabilir bu filmden, ama bende kendi "pencereme konanlar"ı konuşacağım.
Öncelikle film sair İran filmlerine göre aşırı uzun; 2 saat 40 dk. Ama bu uzunluğuna rağmen akıp gidiyor. Her zaman karşılaşabileceğimiz, belki bizim de içinde olduğumuz bir aileyi görüyoruz filmde. Her zamanki aile çatışmaları, kavgalar, mücadeleler.. Tek tek karakterlere değinmek istiyorum. Biraz spoilerlı olabilir, içimden geldiğince yazacağım.
İlk olarak Leyla karakteri, evin bütün yükünü omuzlamış, evlenmemiş -ki bence evlendirilmemiş, babasının kendisini isteyen adama o hasta demesinden anlayabiliyoruz- yaşlı anne ve babanın üstüne üstlük kazık kadar işsiz kardeşlerinin de sorumluluğu üstünde bir kadın. Evi hem maddi anlamda çekip çeviriyor, hem de kardeşlerine akıl veriyor, onlara iş bulmaya çalışıyor. Ama aslında film ilerledikçe ben Leyla'nın çok fazla kontrolcü olduğunu ve kardeşlerine haddinden fazla karıştığını fark ettim. Özellikle dükkanı satın alıp altınları geri almak için satışı iptal etmek istediklerinde Leyla dört kardeşe tek başına karşı çıkmıştı. Ali Rıza da, biz de katkı sağladık bizim de söz hakkımız var demesi, aslında belki de yıllarca bastırılmalarını ifade ediyordu. Ha sonradan Leyla haklı çıktı çıkmadı orası tartışılır. Aslında düğünde babasının altınlarını -her ne amaçla olursa olsun- çalması ve kullanması yanlıştı, nitekim de faydasını göremediler zaten. Kendi bildiği doğrusuna hangi yoldan olursa olsun gitmeye kararlı, dik kafalı bir kadın gördüm ben. Belki yılların birikmişliği vardı üstünde. Diyorum ya bu filme hangi açıdan bakarsanız altından bir analiz çıkar. Peki ailenin faydasını gözetmek sadece mal mülkle mi olur? Saygı, sevgi ve güvenin önemi yok mu? Açıkçası Leyla'ya dair bu şüphelerim filmin sonuna doğru babasına attığı tokatla perçinlendi ve bardağı taşıran son damla oldu benim için. Çok çok kızdığım hatta sinirden ağlama noktasına geldiğim bir andı. O adamın o andaki hayal kırıklığını ve şaşkınlığını unutamayacağım.
Benim bir de kardeşler içinde değinmek istediğim kişi Ali Rıza(resimde en arkada) Leyla'nın, en aklıselim kişi olduğuna ve diğerlerini de bataklıktan çekip kurtaracağına inandığı kişi. Anne babasının her istediğini -örneğin hastaneye gitmek- yapmak isteyip, onların hakkını gözetmeye çalışıyor. Sakin, temkinli ve kendi tabiriyle 'korkak' biri olarak görüyoruz filmde. Bence her şeyi kar ve zararıyla düşünüp iyi analiz yapan, riske de girmek istemeyen, temkinli biri. Kimisine göre en kolay yol olan kaçmayı seçen biri. -nitekim filmin başında işçilerin grev yaptığı fabrikadan da kaçıyordu- Ama düğün sahnesinde belki de kimsenin cesaret edemediği ya da yapmayı üstlenmeyeceği bir şeyi yaptı; Leyla'nın babasından kaçırdığı altınlar yüzünden, düğün sahibine altınımız yok söyleme cesaretini gösterdi! Ama orda Leyla'nın yaptığı şey koşarak kaçmaktı! Bu da böyle bir not olsun. En sonda babası vefat ettiğinde de filmde ağladığını gördüğümüz tek kardeş Ali Rıza idi. Ben de onunla beraber hüngür hüngür ağladım.
Baba figürü de çok gazla eksikliklere sahip. Kendi ailesine reis olamamışken koca sülalesine reis olmaya çalışıyor. Kendisini altınlar için düğüne çağırdıklarını bilmesine rağmen yıllarca çocuklarının rızkını kesip o altınları alabilmek için biriktirmiş. Sırf sahte bir itibar görebilmek için. Yine de film boyunca bu yaşlı babayı çok mazlum görüyoruz. Kendi çocuklarının bile hürmet etmediği bir adam olup çıkmış. Ne yalan söyleyeyim ben yine üzüldüm biraz da, içindeki o şefkat ve hürmet bekleyen tarafa. O yüzden Leyla'ya %100 hak veremedim hiç..
Hakkında daha pek çok şey yazılabilir, benden bu kadarlık olsun. Yazımı Ali Rıza'nın şu repliğiyle bitireyim:
"Büyümenin yavaşça fakat emin adımlarla hayallerinden vazgeçmek olduğunu öğrendim.."
Yorumlar
Yorum Gönder