ARZUHAL



"Bir kimse kör ise, güneşin suçu ne? -İmam-ı Rabbanî"

Kaç gündür elimden düşürmediğim, çok akıcı bir dille yazılmış muhteşem bir roman. Sadiye Erol Aykaç'ın kaleminden bizlere sunulmuş. Yazarın okuduğum ilk kitabı. Kitap kurgusu olarak çok sevdiğim yazar Fatih Duman'ın seri kitaplarına benzettim (onları da bilahare anlatmak isterim, özellikle 3 harf serisini tamamen koleksiyon yapmış biri olarak). Ama Sadiye hanımın kalemini bir tık daha sürükleyici buldum diyebilirim. Edebî dili biraz daha yalın Türkçeyle akıcılık kazanmış. Kurgusu ise muh-te-şem. Biraz ondan bahsedeyim.

"Bizler bizden öncekiler gibi bu kapının bekçileriyiz sadece. İnsanın insan üzerinde hakkı olduğu gibi eşyanın da insan üzerinde hakkı vardı. Girdiğin kapıyı sertçe çalarsan ve çıkarken sertçe kapatırsan, gün gelir o kapı sana açılmaz olur. Kapı mahremiyeti temsil ettiği için kutsallığın sembollerindendir. Bir insanın edebe riayet ettiğinin ilk alametidir kapıdan giriş ve çıkışı."

Kitabımız aslında İmam-ı Rabbanî Hazretlerinin muazzam hayatını anlatmakta. Kendisi Müceddid-i Elf-i Sânî lakabına sahip. Yani hicrî ikinci bin yılın müceddidi(yenileyicisi). Hz. Ömer'in soyundan. Dinde oluşan bid'aların ve sapmaların olduğu, İslam saltanatının uzağında, Hindistan'da İslam'ı dosdoğru ve aslî şeklinde yaşayan ve yaşatmaya vesile olan bir önder. Pek çok tarikattan icâzet almasına rağmen, geldiği nihaî mertebenin, Nakşîbendî tarikatının başlangıç noktası olduğunu görünce, Nakşîbendî tarikatına intisap eden bir mutasavvıf. Ve hayatında geçirdiği pek çok merhale, imtihan, çileler.. 

"İslam güzel ahlaksa, tasavvuf da o ahlaka rehberdir. Ahlak gönül güzelliğidir, gönül güzelliğinin fiillere yansıması ile İslam hakikatine erişilir. Tasavvuf terimi hadislerde geçmiyor diye büsbütün inkâr etmek, alaya almak, ahlakı inkâr etmek aslında."

Kitabın diğer hikayesi ise 1970 larda Nakşîbendî dergahında Hâce Aleaddin isimli bir Allah dostunun, Hindistan'dan gelen misafirleriyle yaşadıklarıyla başlayıp 1990larda Hâce'nin yeğeni Zühre ve  Hintli Ömer'in hikayesiyle devam ediyor. Aslında iki hikaye de içiçe. O yüzden Fatih Duman kitaplarına benzetmiştim, okuyanlar bilir; orada da geçmişteki büyük bir zat ve günümüzdeki bir hikaye anlatılır. Bu üsluba alışık olduğum için ve kurgu da çok sürükleyici olduğu için elimden düşüremedim. Tabi ki sadece kurgu değildi okutan. İçindeki her bir satır ruhumuza akan ve yaralarımıza şifa olan satırlardı. Ne nahif arındırdı okuyucularını bu dünyanın kirinden, pasından.. Hele sonu.. Bu kitaba ancak böyle bir son yakışabilirdi dedim ve kitabı bitirdikten sonra da ara ara "Ne güzel kitaptı öyle.." nidaları içimde coşmaya devam etti. Şiddetle tavsiye ederim efendim!..

"Hikmete bak ki dünyada herkesin yazgısı birbiriyle bağlantılı iken ahirette herkesin kendine ait defteri olacak. Herkes kendi aynasından bakacak kendine, fakat herkes herkese ayan olacak. Dünyada utanıp sakladığın gözyaşın ahirette kurtarıcın olacak. Öyle çok ağla ki Zühre'm, ahirette akacak bir damla gözyaşın kalmasın."










Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar