THE BOOKSHOP (SAHAF)

Umut dolu filmleri çok severim. Yaşama sevinci, bir gayesi, bir hayali, yenilgi olsa da içinde hep umut olan filmler hayat gibidir. Bu hayatta nasıl bir duruşumuzun olması gerektiğini hatırlatırlar. İşte bu dönem filmi de öyle bence. Sakin bir kasabaya taşınan Florence Green adında kitap tutkunu bir kadın bir kitabevi açmak ister. Ama herkes, her şey karşı çıkar buna. Yine de yılmadan, hayallerinin bir gün gerçek olacağı tutkusu onu hep mücadele etmeye sevkeder. Ve bir gün hayalleri gerçek olur. Tatlı mı tatlı, sevimli sıcacık bir kitabevi açar. Ama onun bu azmini takdir edemeyenler yoluna taş koymaya devam edeceklerdir. 

Bundan sonrası spoilerdır.

Sakin ve aşırılıklardan uzak, güzel bir film. Özellikle başroldeki hanımefendi o döneme, o ambiyansa çok yakışmış. Kitaplarla haşır neşir olanlar için çok dinlendirici ve seyir zevki olan bir yapım. Florence ve küçük kızın ilişkisi çok tatlıydı. Zaman zaman Florence'ye gerçekten üzüldüm, eşini savaşta kaybetmiş ve 16 yıl boyunca yalnız ayakta durmuş bir kadın. O yalnızlığı hissettirdi gerçekten. Ve haliyle -ki bence bu da filmi gerçekçi kılıyor- o kadar baskıya dayanamayıp kasabayı terk ediyor. Fakat zahiren kaybetse de hakikatte çok büyük bir şey kazanıyor: Yanında çalışan küçük kızın içine ömür boyu sürecek bir kitap sevgisi aşılamış oluyor.

Bazen bir gönüle girmek her şeye bedel olabiliyor, ama büyük ama küçük. İşte hayalleri için savaşan bu kadın bir hayalini kaybetse de nice hayallere ve hayırlara vesile olabilecek bir şey kazanmış oluyor. Ki bu da bize her zaman her koşulda yine de bir umudun olduğunu göstermiş oluyor.. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar