DİYAR-E DİL
Yeni bitirdiğim, taze taze yazmak istediğim bir Pakistan dizisi. Eğer Pakistan dizilerine aşina değilseniz, seçmece yaparak izlemenizde fayda var. Çünkü gördüğüm kadarıyla -istisnalar hariç- konular zorunlu evlilik-nefret-aşk etrafında dönüyor. Bu konuların dışında kalan beğendiğim birkaç dizi var, onlardan birini anlatacağım inşallah.
Dizinin ana teması tek kelimeyle ne deseniz, BABA derim.. Beni bu konuda çok etkiledi, hüngür hüngür ağlattı pek çok yerde. Babaya hürmetin nasıl olması gerektiği, itaatsizlik ve saygısızlığın ceremesinin bir ömür çekildiğini, babanın sığınılacak bir dağ olduğunu ve babasızlığın verdiği o boşluğu.. Ve aile bağlarını, sevgiyi, saygıyı, sadakati, vefayı çok güzel anlattı bu kuşakların hikayesinde. Hızlı akışlı şeyleri çok sevmem, duygu geçişleri hızlı olur ve tam sindiremeyiz genelde. Ve burda da pek çok olay olmuş oldu ama o duyguları bize çoğunlukla aktardıklarını düşünüyorum.
Evet, dizimizde zaman kavramı çok hızlı geçiyor çünkü 2 kuşağın anlatıldığı bir hikaye. İlk kuşak başrollerimizde Suheyb ve Behroze adında iki kardeş var ki kardeşten öte canlar. Babaları abi Behroze'u kuzeni Arjumand'la nişanlamış, ama Behroze'un sevdiği başka bir kadın var; Ruhi. Ve babasının kararına evlatlıktan reddedilme pahasına karşı çıkar ve sevdiği kadınla evlenir. Babası gururunun ve enaniyetinin esiri olarak oğlunun yaptığı bu "saygısızlığı ve itaatsizliği" kabullenemeyerek Arjumand'ı küçük oğluyla zoraki evlendirir. Ve dizimiz 20 yıl atlar; 2. Kuşak bu iki çiftimizin oğlu ve kızının her iki babanın isteğiyle nikahlanmasıyla başlar.
Dizimiz bu hikayeyle başlıyor, asıl olan ve bana göre çıkarılacak çok ders olan devamındaki kısmına biraz değineceğim. Bundan sonrası spoiler içerecektir. İzlemeyen okumasın derim :)
Aynı gün iki kardeşin de düğünü olur, bir yanda birbirlerine kavuşmuş ama beş parasız kalmış Behroze ve Ruhi; diğer taraftan babasını üzmemek için istemediği bir evliliğe onay vermiş Suheyb ve sevdiği adamın kendisine yenge dediği kardeşiyle evlenmek zorunda bırakılan Arjumand. Öncelikle dizideki duygular ekseriyetle bana çok gerçekçi geldi. Suheyb ve Arjumand'ın o nefretle başlayan ilişkisi, her ikisinin birbirine katlanmaya çalışması, Arjumand'ın olan biter her şeyden Suheyb'i suçlaması, ve birbirlerine asla karı-koca nazarıyla bakamamaları.. Bu hisler bence çok gerçekçiydi. Başka bir dizi olsa evlendikten bir süre sonra aşka dönüşen bir ilişki ortaya koyarlardı. Ama bilakis o nefreti ve çaresizliği seyirciye güzel hissettirmişler. Suheyb'e de değinmek istiyorum. O kadar duygusal ve iyi kalpli biri ki. Karısını sevmediği halde onun laflarına katlanıp asla onu üzmüyor, hiçbir şekilde incitmiyor. Bana kalırsa Arjumand Behroze ile evlenseydi asla mutlu olamazdı, zira Behroze Suheyb'in aksine daha dik başlı, çabuk sinirlenebilen ve Arjumand'ın ifadesiyle bencil bir insandı. Sevdiğiyle evlendiği için 2 insanın hayatını karartmış oldu.
Arjumand ve Suheyb'in arasındaki buzlar, bebişlerinin doğumuyla eridi.. Bu o kadar güzeldi ki. Çok gerçekçiydi. Ve 20 yıl boyunca birbirlerine sırdaş, yoldaş ve destek oldular hep. Bence bu çok değerli. Suheyb'in vefat edeceği zaman evlatlarının evleneceği kişilere kadar ayarlaması, Arjumand'a benden razı mısın? diye sorması.. Tam bir huzur-u kalple veda etti. Bence o kısımlar aşırı duygusaldı baya baya ağlamıştım.
Diğer tarafa bakarak ilk 20 yıl için Ruhi ve Behroze'nin ilişkisi zâhiren güzeldi. Ruhi'nin mal mülkü hiç dert edinmemiş olması ve Behroze'a her koşulda tam destek olması ne kadar vefakar bir kadın olduğunu gösteriyordu. Ama öte yandan Behroze iç dünyası hiçbir zaman Ruhi'ye açmadı. 20 yıl aile hasreti çekti ve tek kelime söylemedi. Hep içinde yaşadı açısını. Eşler arasında bu, ilişkiye biraz ket vuruyor maalesef. Zaten sonrasında pek çok yanlış anlaşılma doğdu böylece.
Suheyb'in ölümüyle Behroze'un ve babasının pişmanlığını o kadar iyi hissettirmişler ki.. Bu dizide benim dikkatimi çeken şeylerden biri herkesin ektiğini biçmesiydi. Hiçbir karakter mutlak iyi değildi. Hepsi hayatının bir döneminde hata yaptı ama hepsi sonunda hatasını anlayıp pişman olup af dilemesini de bildi. Ama erken ama geç. Bunu zaten dizide sürekli hatırlatıyorlardı. "Tövbe kapısı her zaman açık!" Başka bir şeyse enaniyet insanı ele geçirmişse, ancak bir ameliyat-ı cerrahiye lazım ki onu kurtarabilsin. O süreç de sancılı oluyor. Ama hastalığı ilerlemiş bir hasta, ameliyat olmazsa iyileşemez değil mi? Üçüncü bir ders ise insanların değişebileceğini unutmamalıyız. Evet biri hata yapabilir, ama Cenab-ı Hak her hatada, her günahta bize tövbe kapısını kapıyor mu? Biz peki neden bu kadar katı kalpli olabiliyoruz? Mahşer günü nasıl muamele görmek istiyorsak öyle davranmalıyız.
Affetmek demişken, finalde Arjumand Ruhi'yi, yani yılların nefretini sonunda affediyor ve dizi boyunca kaskatı dolaşan o kadın final bölümünde ne kadar neşelenip rahatlıyor. Orayı az gösterdiler ama bence önenmli bir ayrıntıydı.
Ama dizide birkaç sevemediğim nokta da var. Farah o kadar tatlı, sempatik ve temiz kalpli bir kız iken, Wali'ye uzun süren nefreti bana fazla geldi. Yıllarca annesinin onlar bizim düşmanımız mesajı vardı, bir yandan hak verdim ama fazla uzatılan bir şeydi. Aynı şekilde Wali'nin hikayenin ilk yarısında melek gibi olup, 2. yarısında karakter olarak biraz değişmesi tutarsızdı. Farah'ın o kadar pişman olup acı çekmesine rağmen gözünün yaşına bakmadı resmen finale kadar. 5 yıl sen beni ağlattın, birkaç gün ben seni ağlatayım çok mu? düşüncesi cidden gereksizdi. O kız o tavırdayken sevmek bir yana, Wali'yi tanımıyordu bile. Ama Wali sevdiği halde, o kızın pişmanlığına, çaresizliğine, üzüntüsüne şahit olduğu halde..
Suheyb'in ölümüyle Behroze'un ve babasının pişmanlığını o kadar iyi hissettirmişler ki.. Bu dizide benim dikkatimi çeken şeylerden biri herkesin ektiğini biçmesiydi. Hiçbir karakter mutlak iyi değildi. Hepsi hayatının bir döneminde hata yaptı ama hepsi sonunda hatasını anlayıp pişman olup af dilemesini de bildi. Ama erken ama geç. Bunu zaten dizide sürekli hatırlatıyorlardı. "Tövbe kapısı her zaman açık!" Başka bir şeyse enaniyet insanı ele geçirmişse, ancak bir ameliyat-ı cerrahiye lazım ki onu kurtarabilsin. O süreç de sancılı oluyor. Ama hastalığı ilerlemiş bir hasta, ameliyat olmazsa iyileşemez değil mi? Üçüncü bir ders ise insanların değişebileceğini unutmamalıyız. Evet biri hata yapabilir, ama Cenab-ı Hak her hatada, her günahta bize tövbe kapısını kapıyor mu? Biz peki neden bu kadar katı kalpli olabiliyoruz? Mahşer günü nasıl muamele görmek istiyorsak öyle davranmalıyız.
Affetmek demişken, finalde Arjumand Ruhi'yi, yani yılların nefretini sonunda affediyor ve dizi boyunca kaskatı dolaşan o kadın final bölümünde ne kadar neşelenip rahatlıyor. Orayı az gösterdiler ama bence önenmli bir ayrıntıydı.
Ama dizide birkaç sevemediğim nokta da var. Farah o kadar tatlı, sempatik ve temiz kalpli bir kız iken, Wali'ye uzun süren nefreti bana fazla geldi. Yıllarca annesinin onlar bizim düşmanımız mesajı vardı, bir yandan hak verdim ama fazla uzatılan bir şeydi. Aynı şekilde Wali'nin hikayenin ilk yarısında melek gibi olup, 2. yarısında karakter olarak biraz değişmesi tutarsızdı. Farah'ın o kadar pişman olup acı çekmesine rağmen gözünün yaşına bakmadı resmen finale kadar. 5 yıl sen beni ağlattın, birkaç gün ben seni ağlatayım çok mu? düşüncesi cidden gereksizdi. O kız o tavırdayken sevmek bir yana, Wali'yi tanımıyordu bile. Ama Wali sevdiği halde, o kızın pişmanlığına, çaresizliğine, üzüntüsüne şahit olduğu halde..
Öte yandan Farah'ın Agha Can'a olan sevgisi, muhabbeti çok güzeldi. O başka bir kategoride. Dede torun sırtladılar resmen hikayeyi bir yerden sonra. Ve Agha Can.. Bir dede ne kadar şefkatli, sevgi dolu olabilirse o kadardı. Hatta daha fazlaydı. Nasıl da sevgisiyle eritti nefretleri, fethetti kalpleri. 20 yıl önce yaptığı o hatayı çok da güzel telafi etti. Ne tontiş dedeydi :)
Belki de çıkartılacak en mühim ders Agha Can'ın dediğiydi: "Sevgi, binlerce nefreti tek başına yok edecek kadar güçlüdür..."
Belki de çıkartılacak en mühim ders Agha Can'ın dediğiydi: "Sevgi, binlerce nefreti tek başına yok edecek kadar güçlüdür..."
Yorumlar
Yorum Gönder